Genç kiz yine acilar içinde odasinda yatiyordu. Henuz hayatinin baharinda ölümle yüz yüzeydi. Babasi onu kurtarmak için gazetelere ilan vermis, para teklif etmisti. Ama onun kalbinin teklemesi degil, kalbinin içindeki sizi ilgilendiriyordu. Sevdigi aklina geldi bir damla yas daha döküldü gözlerinden. Ayrildiklarindan beri tam bes çile dolu yil geçmisti. Aslinda sevgilerinin arasina o kahrolasi para girmisti. Hatirliyorduda sevdigi ona birkeresinde:
- Ben zengin degilim belki ama seni seven bir kalbim var. Sana sadece onu verebilirim, demisti.
Zaten sevgiye muhtaç birisi baska ne isteyebilirdiki. Kendisini sevmesi yeterdi.O en çok Saçlarinin dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdigi öpmüs koklamisti saçlarini. Her dökülen saç yüregine bir hançer olup saplaniyordu. Þimdi tek istegi sevdiginin son anlarinda yaninda olmasiydi. Ne olurdu onu birkez daha görebilse, onu birkez daha koklayabilse.Bu düsünceler arasinda uykuya daldi.
Babasi heyecanli bir sekilde kizinin odasina girdi. " Müjde kizim,kalp bulundu " dediginde kizinin bir peri güzellliginde, sevdiginin özleminden islanmis yüzüne bakti ve çikti odadan...
Genç kiz, bir hafta sonra kendine geldiginde sanki baska bir dünyadaydi. Ýçinde acaip bir his vardi. Sanki bu dünya ona çok farkli gelmisti. Aklina yine sevdigi geldi. Kalbi eskisinden daha hizli atmaya basladi. Kalbi degismisti ama sevdigini eskisinden daha çok sever olmustu.
Bir gece ansizin uyandi uykusundan kalbi çok hizli atiyordu. Bu durum sürekli böyle devam etti.Doktora gitti, durumunu anlatti. doktor:
- Bir aya kalmaz geçer, demisti.
Ama aradan aylar geçmesine ragmen durum ayniydi.
Birgün bahçeye çikti Çiçekleri seviyordu. Kirmizi güllerin yanina gitti. Kalbi hizli hizli atmaya basladi. En çok kirmizi gülleri severdi. Çünkü sevdigi ona benzedigini söylerdi hep. Birden kapi çaldi. Kapiyi açti kimse yoktu. Yere bakti bir mektup vardi ve onaydi. Mektubu açti ve kalbi hizli hizli atmaya basladi. Bu onun kokusuydu. Koltuguna zarzor oturabildi. Zarfin içinden mektubu titreyen ellerle çikardi ve okumaya basladi :
" Sevdigim, bugün sevdamizin altinci yili. Seni hep sevdim. Seninle ayrilmak zorunda kaldigimizdan beri, bir kalbe iki sevginin sigmayacagini bildigimden ne birini sevdim ne de evlendim. Her günüm çile ve azapla geçti. Hergün sana siirler yazdim, hergün siirlerimi okudum ve hergün agladim. Tam bes yil boyunca hergün yazdim, okudum, agladim. Birgün önüme bir firsat çikti. Bu firsati reddedip kendime daha fazla haksizlik edemezdim. Belki seni unuturum diye senden çok uzaklara gittim. Ama simdi seni daha çok özlüyorum. Her gece yanina geliyorum o masum yüzünü oksuyor yanaklarina öpücükler konduruyorum, sen uyaniyorsun benim geldigimi anladigini saniyorum ama sen o tatli uykuna geri dönüyorsun. Sevdigim hep ben geldim senin yanina artik sen gel olurmu. Kirmizi güllerimize iyi bak. Ve artik unutma içinde seni senden daha çok seven bir kalbin var artik. Ona iyi bak olurmu. Kirmizi güllere ve kalbimize iyi bak. Seni yanima gelene kadar bekleyecegim sevdigim Hosçakal..."
Bir genc cumartesi gecesi bir partiye gidiyor. Cok egleniyor, birkac bira iciyor.
Partide tanistigi bir kiz ondan cok etkilenmis görünüyor ve onu baska bir partiye davet ediyor.
Hemen kabul ediyor ve diger partinin gerceklestigi yerde birkac bira daha iciyor ve daha sonra anlasildigi üzere birileri buna uyusturucu veriyor (hangi uyusturucu oldugu blinmiyor). Daha sonra bu genç uyandiginda ici buzla doldurulmus bir küvette
cirilciplak oldugunu anliyor.
Hala ickinin ve uyusturucunun etkisinde oldugunu hissediyor ve etrafina baktiginda yalniz oldugunu anliyor, etrafina bakiyor
gögsünde rujla yazilmis bir kagit oldugunu fark ediyor. Kagitta söyle yaziyor: ´112´yi ara yoksa öleceksin!´. Küvetinyakininda bir telefon görüyor ve hemen 112´yi ariyor ama nerede oldugunu, ne ictigini, kimlerle oldugunu bilmedigini
söylüyor. Operatör hemen ona küvetten cikmasini ve bir aynanin karsisina gecmesini söylüyor.
Genc, gögsünde hiçbir anormallik görmüyor ama operatör sirtina bakmasini söyleyince, sirtinda 2 tane büyük yarik oldugunu fark ediyor.Bunun üzerine operatör, onun tekrar buz dolu küvete dönmesini ve orada ambulansi beklemesini söylüyor.
Hastanede yapilan incelemeden sonra, onun 2 böbreginin calinmis odugu anlasiliyor.
Her bir böbrek karaborsada 10.000 dolar ediyor (gencin bundan haberi yok tabii).
Daha sonra anlasildigina göre: 2.parti tamamen sahte, bu
ise karisan insanlarin cok iyi tibbi bilgileri var ve verilen uyusturucu eglence amacini icermiyor.
Su anda bu genc hastanede,onu yasamda tutan bir alete baglanmis durumda ve hala dokularina uygun bir böbrek bekliyor.
Büyük sehirlerde aktif durumda boyle cok grup oldugu biliniyor New Orleans, New York ve bir söylentiye göre istanbul ve Ankara´da da faaliyet gösteriyor.
Bu mafya cok iyi örgütlenmis ve finanse edilmis 112 bu sucu artik tanidigindan dolayi, kisileri hemen aynaya yönlendirerek, olayin boyutunu anlamaya calisiyor.
Lütfen bu hikayeyi tanidiginiz herkese anlatiniz, bu herkesin basina gelebilir.
Hukuk Fakültesinde okuyan bir arkadasimdan dün bir cay muhabbetiesnasinda bunu dinledim:
Sultanahmet civarinda bir cay bahcesinde oturuyormus. Bir cay söylemis. Yan masaya iki adam oturmus ve
onlar da cay söylemisler.Caylar gelmis, cayi 2 adama uzatan garsona, adamlar yok´ demisler, delikanliya ver, daha önce
geldi kendisi´.
Delikanliyla ´yok, siz icin´ vs. gibisinden ufak sakalasmalar olmus.
Caylar yudumlanirken 2 adam yemekte olduklari bisküvilerden delikanliya uzatip ´buyurun,alin´ demisler.
Delikanli da kiramamis ve bir kac tane alip yemis. Daha sonra otobüsüne binmek icin oradan kalkmis.
Otobüse binecegi sirada uykusu gelmeye baslamis, etrafina baktiginda cay bahcesindeki adamlarin kendisini izledigini farketmis ve telasa kapilmis.
Cogu kimsenin bildigi, Hukuk Fakültesi ögretim üyelerinden birinin de anlattigi bir 911 vakasi aklina gelmis: Böbrekleri calinan birisi.
Her neyse... Hemen kendisini almasi icin bir arkadasina telefon etmis. Arkadasi gelmis ve hastaneye gitmisler. Doktorun sözleri: Eger eve gitmis olsaydin bir daha uyanamazdin.Cunkü sana verilen uyku ilaci dozaji oldurucu düzeyde!
Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon bunun için bir duvari yikar. Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasinda çukur bir bosluk bulunur. Duvari yikarken, orada disardan gelen bir çivinin ayagina battigi için sikismis bir kertenkele görür. Adam bunu gördügünde kendini kötü hisseder ve ayni zamanda meraklanir da kertenkelenin ayagina çakilmis çiviyi görünce.
Muhtemelen bu çivi 10 yil önce, ev yapilirken çakilmisti. Nasil olmustu da kertenkele bu pozisyonda hiç kipirdamadan 10 yil boyunca yasamayi basarmisti?
Karanlik bir duvar boslugunda hiç kipirdamadan 10 yil boyunca yasamak çok zor olmaliydi. Sonra bu kertenkelenin 10 yildir hiç kipirdamadan nasil 10 yil yasadigini düsündü- ayak çivilenmisti!!..
Böylece çalismayi birakir ve kertenkeleyi izlemeye baslar, ne yiyor?
Sonra nereden çiktigini fark edemedigi baska bir kertenkele gelir agzinda tasidigi yemekle...
Ýnanilmaz!!! Adami sersemletir gördügü manzara.
Bu nasil bir sevgi?..
Ayagi çivilenmis kertenkele, 10 yildir diger kertenkele tarafindan besleniyor!
Dünyanin bana zindan oldugu günlerdi. Sanirim
birkaç defasinda da
evden aglayarak disari çikmistim... Hayatim
kararmisti da bir isik
bekliyordum sanki ama yoktu. Ýste böyle
düsündügüm günlerde
daire kapima sikistirilmis bir Mektup buldum.
Hayretle baktim
üzerinde göndericisi yazmayan zarfa. Sonra odama
girip açtim...
"Acilari paylasmak insanlarin vazifesidir"
diyordu. "Senin geçtigin
sokakta ben de vardim. Ama bir sokakta ya ben
olmamaliydim
veya paylasilmamis acilarini içinde gezdiren bir
insan!..."
Mektubun sonunda da isim yazmiyordu. Peki kimdi Kaynakwh: yasanmis gerçek hikaye
bu?
Kimdi, neden yazmisti bu notu ve neden bana
yazmisti?
Aslinda hos sözlerdi...Ve aslinda bir mektuba da
deliler gibi
ihtiyacim vardi. Acaba dedigini yapacak miydi,
yazacak miydi
her gün?.. Bunu zaman gösterecekti. Ýlk gün
kafam karisti.
Hem kendi problemlerimi hem dün gelen mektubu,
hem de
yeni mektuplarin gelip gelmeyecegini
düsünüyordum. Sonraki gün
posta kutumda beyaz bir zarf buldum. Kalbimin
çarptigini hissettim...
Yazi ayniydi, odama girip okumaya basladim
mektubu.
Bu inanilmazdi.. Bir bardak su içercesine
bitiverdi mektup.
Doymadim! Bir bardak su daha almis gibi kendime
ve
susuzlugumu kandirir gibi yeniden okudum alti
sayfayi...
Sanki taniyordu beni, sanki yillardir
dertlesiyordum onunla...
Altinci sayfanin sonunda diyordu ki; "Yarin yine
yazacagim..."
Yarin yine yazdi, öbür gün yine..Ve sonraki
günler yine yazdi...
Her mektubunun sonunda, yarin yine yazacagina
ait not vardi
ve her gün de dedigini yapiyordu. Her gün
isyerinden dönerken
kalbim çarpiyordu heyecanla... Her gün
görüyordum posta kutumun
bugün de bos olmadigini ve gariptir; artik
yapayalniz olmadigimi,
kalbimin bos olmadigini hissediyordum. Bu
mektuplar yüregime
giriyor sikintilarimi eritiyor ve beni yarinlara
dogru itiyordu.
Zannediyordum ki; bunlar olmadan yasayamayacagim.
Öylesine alismistim ki onlara, olmasalar sanki
nefes alamayacagim!...
Vakit buldukça oturup eski mektuplari bile
yeniden okuyordum.
Zaman geçti ve zamanla beraber sikintilarimda
geçti.
O günlerden geriye sadece eski mektuplar kaldi.
Bir gün içimde
karsi koyamadigim bir merak peydahlandi; kimdi
bu?
Nasil biriydi? Onunla ilgili her seyi merak
etmeye basladim.
O her gün yaziyordu ve nasilsa her gün yazmaya
devam edecekti.
Bundan emin oldugum için de, yazilarinda
anlattiklarindan çok
nasil bir kalemle yazdigina, neden bu kagidi
seçtigine, yazi stiline
aklimi takmaya basladim... Yazilari öylesine
deva olmustu ki bana,
onunla ilgili her sey de mükemmel olmaliydi. Ama
her sey...
O gün evde kalmistim. Kahvalti yapmis ve bu
harika mektuplarin
en azindan nasil birisi tarafindan getirildigini
görmeyi koymustum
kafama... Ögle vaktine dogru sokaga giren
postaciyi gördüm.
Kosarak asagi indim. Mektubumu kutuya
birakmisti, eli henüz
havadaydi...Göz göze geldik. Aman Allahim...
Aman Allahim,
bu ne kadar çirkin bir adamdi böyle! Dondum
kaldim... O da basini
egdi döndü ve gitti. Orda öylesine bekliyordum
simdi...
Kutuyu açip mektubu bile alamiyordum. Bunca
zaman, bunca
güzel bir mektubu, bu kadar çirkin biri mi
tasimisti? O öptügüm,
kokladigim, gögsüme bastirdigim, yastigimin
üzerine koydugum
mektuplarima benden önce bu adamin mi eli
degmisti?
Saçmaladigimi biliyordum ama böylesine güzel
duygularima
bu çirkin yaratik karisti diye az önce getirdigi
zarfi alamiyordum.
Kapiyi açtim, disari çikip bir adim attim.
Çoktan gitmisti. Neye oldugunu bilmiyordum ama
çok kizgindim. Zarfa dokunmadan çiktim yukariya.
Odama girdim, eski mektuplarima baktim.
Biliyordum, onlar benim
en zor günlerimle bugünüm arasinda köprü
olmuslardi, ama onlara da dokunamadim. Bu
güzellige bu çirkinligi yakistiramiyordum!
Ertesi gün is dönüsü baktim ki, kutuda hâlâ o Kaynakwh: yasanmis gerçek hikaye
ayni kirli mektup var!
Almadim. Sonraki gün baktim; ayni mektup yine
yapayalniz beklemekte.
Bir kaç gün sonra ise kutuya bile dönüp
bakmamaya basladim...
Alti yedi hafta sonra dünya yine karanlik
gelmeye basladi bana.
Bir dosta, bir morale ölürcesine ihtiyaç duymaya
basladim...
Her sey çok agirlasmisti yeniden. Uyku bile
uyuyamiyordum.
Mektup aklima geldiginde gece yarisini
geçiyordu. Tereddüt
bile etmeden asagi indim, kutumu açtim ve
mektubu aldim.
Bir saat içinde üç defa okumus, özlemis olarak
gögsüme bastirmis
ve uzun zamandir ilk defa böylesine huzur içinde
uyuyabilmistim.
Bunlar benim ilacimdi biliyordum. En çok o gün
merak etmistim,
bir daha ne zaman yeni bir mektup gelecegini...
Ve o aksam gözlerime inanamadim; kutumda mektup
vardi. Yazi ayniydi, zarfta yine isim
yoktu. Üstelik bunda postanenin damgasi da
yoktu...
Açtim zarfi;içindeki kisacik mektupta sunlar
yaziyordu;
"Sana gelmis bir mektubu kirk sekiz gün
okumamakla ne kazandigini
bilmiyorum... Ama artik benim sana yazmaya
vaktim olmayacak.
Çünkü tayinim çikti ve bugün baska bir sehre
gidiyorum. Hosçakal!
Çirkin Postaci..."
Donmus kalmistim simdi... Derin bir pismanlik
dügümlendi bogazima,
hiçkirarak eve girdim. Çantami açtim;
taraklarin,rujlarin ve diger
karisikligin arasinda buldugum mavi göz
kalemiyle, bir kagida;
"Lütfen bana tekrar yaz" yazip posta kutuma
koydum.
Bir daha hiç kilitlemedigim kutuda,
ayni notum iki yildir yapayalniz bekliyor...
Sizin için ne derece önemi var bunu bilmiyorum ama ben bu satirlari yazarken gözümden damlalar akiyor klavye üzerine. Erkekler aglamaz lafi bana göre degil. Aglamaktan hiç utanmadim,duygularim,acilarim beni bogdugu zaman hep agladim.Yine agliyorum... Sizleri tanimiyorum ama sizlerle paylasmak istiyorum.
Lütfen;bu satirlara bir seven olarak sahip çikin ve lütfen yazili satirlar olarak geçmeyin. Okudukça yeryüzünde insanlar neleri yasarmis diyeceksiniz buna eminim. Bir memur ailenin en küçük çocugu olarak babamin tayininin çiktigi bir köye tasindik.Huzursuzdum,okulumu bir köy okulunda okumaktansa ,sehirde medenice okumak istiyordum.kaydimi yaptirdi babam okula.Ýlkokul 4. siniftan basladim köy okuluna.Beni bir sinifa verdiler.Ögretmen köyde yabanci oldugumu biliyordu ve hangi siraya oturmak istiyorsan otur dedi bana.
Bir kizin yani bostu sadece oraya oturdum.Hayatimi adadigim,gidisiyle beni bitiren insanla ilk o zaman tanistim.Ýsmi Altinay idi.Çocuk yasimda bile onun güzelligi beni çok etkilemisti.Masmavi gözleri,gamze yanaklari ile arada bir bana dönüp gülüsü,yanlis yazdigim notlarimda kendi silgisiyle defterimdeki hatayi silmesi beni o minik yasimda ona bagladi.O dönemlerde çocukça bir arkadaslikti. Zaman ilerledikçe onsuz tek saniye geçiremiyordum.ya ben onlara gidip ders çalisiyor, yada o bize geliyordu.
Mükemmel bir paylasimciydi.Yüregini,sevgisini,dostlugunu daha o yasta vermisti bana.Ýlkokulu birlikte okuduk ve ayni sirada bitirdik.Hep onunla hep ona biraz daha alisarak. Ortaokula geçtigimizde ailelerimize rica ettik ve bizi ayni okula yazdirdilar, hatta ayni sinifa,hatta ayni siraya oturmamiz için babalarimiz ögretmenlere adeta yalvardilar.Basarmistik. Yine ayni siradaydik.Geride kalan ilkokul dönemindeki iki yilda anladim ki onsuz hayat bana huzur vermiyordu.Yasimiz olgunlastikça o beni,ben onu daha çok seviyordum.
Çocukça baslayan arkadasligimiz sevgiye aska dönüsmüstü ortaokul yillarimiz bitmek üzereyken.Þehir merkezinde.Ailelerimiz liseye geçtigimiz sirada ortak bir karar aldilar.Buna göre tek ev kiralayacak ikimiz ayni evde kalacaktik.Annem de bizimle kalacakti.Allah'im o karar bize iletildiginde dakikalarca sarmas dolas kutlamistik bunu.Ona asik olmustum.Ayni duygulari o da paylasiyordu ve bunu fark eden ailelerimiz okul bittiginde evlendirelim diye karar almislardi bile.Ona tapiyordum artik.Hasa Allah'a sirk kosar gibi günah islercesine seviyordum.Ýlk elini tuttugumda sakin bir daha birakma demistim.
Yanaklari kizarmisti,utanmis ve basini önüne egmis,gülümsemis ve elimi siki siki kavramisti.Artik her gün elele tutusup okula gidiyor okuldan çikarken elele dolasiyor geziyor öyle gidiyorduk evimize.Arada bir elleri terler ve her terleyiste elini elimden kurulamak için çekerdi.Bunu her yaptiginda kizar elimi birakma diye azarlardim,hep tamam tamam diyerek gülümser ve hizla elini avucuma sokustururdu. Her sey harikaydi,dünya cennet gibiydi gözümüzde.Yillar akip gidiyordu mutluluk içinde.Nihayet liseyi de bitirmek üzereydik.karne dönemi gelmisti.Karnelerimizi aldik hiç kirigimiz yoktu.
Sevinçle sarildik birbirimize elimi tuttu.Bunu kutlamak için bir cafeye gidip cola içerek kutlayacaktik.Okulun az ilerisinden geçen bir çakil yol vardi.Her zaman toz duman içinde olurdu.çakillarla kapliydi.O yolun benim ve ölürcesine sevdigim insanin ayrilmasinda bu kadar rol oynayacagini bilsem hiç girer miydik o yola.Neler vermezdim o yolu yürümemek için. Eli yine elimdeydi,ansizin elini çekti,terlemisti yine eli.Sanirim dört adim atmistim.Dönüp yine azarlayacaktim.Çünkü hem elimi birakmis,hem de geride kalmisti.
Dönüp baktigimda Dünya basima yikildi.Sanki gök kubbenin altinda kaldim.yerdeydi ve yüzünden kan fiskiriyordu.ne yapacagimi bilemedim üzerine kapandim yüzüne yapismis saçlarini kaldirdigimda hayatimi bitiren o görüntüyle karsilastim.Basi kesilmis bir tavuk gibi çirpiniyordu.Suratina bir tas parçasi biçak gibi saplanmisti ve bakmaya doyamadigim mavi gözlerinden biri akmisti.Suratinin yarisi yoktu.Hirliyordu bana bir seyler demek istiyor kanla kapli diger gözünü temizleyerek bana bir seyler demeye çalisiyordu.Yoldan geçen bir kamyonun tekerinin altindan firlayan bir tas suratina saplanmisti.Ölürcesine bir aski,gelecegimizi kibrit büyüklügünde bir tas parçasinin bitirecegini bilemezdim.Donuk donuk hiç konusamadan yüzüne bakmaktan baska bir sey yapamiyordum.
Ellerini tuttum kaldirdim basini gögsüme dayadi ve elimi siki siki tuttu.Akan kan ellerimize damliyordu.Yoldan geçen bir araba durmus bizi seyrediyordu,hastaneye yetistirelim dedigimde kanli oldugu için almadi ve kaçti gitti.Kimse arabaya almiyordu.çevreme bakip yardim eden demekten,ona dönüp seni seviyorum,beni birakma,dayan demekten baska bir sey yapamiyordum.Ýki dakikalik bir çirpinistan sonra kucagimda öldü.
Cennet olan Dünya 5 dakikada cehenneme döndü.Tam dokuz yil oldu onu yitireli.Kendime olan güvenimi yitirdim.Artik kimseyi sevemem,kimsede beni sevemez korkusundan kurtaramiyorum kendimi.Bitkisel hayatta gibiyim.Tek elimde kalan bu net.bu net araciligiyla sizinle paylasmak istedim.Yitiren,ya da ben yitirenle paylasmak isteyen herkese elleri terlese bile ellerimi birakmamalari sartiyla elimi uzattim.Dost,kardes,arkadas ne olursaniz olun ama elimi birakmayin.Size sesleniyorum, elimi birakmayin lütfen...
Meshur bir hatip konusmasina 100 dolarlik bir banknotu elinde tutarak basladi.
- Bu 100 dolarlik banknotu kim ister? diye sordu.
Salonda eller tek tek havaya kalkti.
- Tamam. Bu 100 dolari içinizden birine verecegim, ama önce lütfen müsaade edin, dedi ve banknotu iyice burusturduktan sonra tekrar sordu:
- Hâlâ kim istiyor?
Salonda ayni eller havaya kalkti. Bu defa, adam, banknotu yere atti ve ayakkabisiyla ezdi. Ardindan egildi ve parayi aldi. Banknot kirli ve burus burus olmustu.
- Hâlâ isteyen var mi? diye sordu.
Salonda eller tekrar havaya kalkti.
- Arkadaslar, sanirim hepiniz çok önemli bir ders ögrendiniz.
Paraya ne yaparsam yapayim siz hâlâ onu istemeye devam ettiniz, çünkü biliyordunuz ki, bu banknot degerinden bir sey kaybetmedi.
Ýste bunun gibi, bizler de hayatta çok zor durumlarla karsi karsiya kaliriz.
Zirveden asagilara düseriz, istiskale ugrariz; üzerimizden basip geçerler; bütün o olumsuz hadiseleri yasarken, eger kisiligimizi muhafaza edersek, basimiza ne gelirse gelsin degerimizi asla kaybetmeyiz.
Osman Efendi bir sabah müthis bir bas agrisiyla uyanir. Ýlaç alir, geçmez.
Bir iki gün bekler, agri devam eder.
Doktor çagrilir. Doktor muayene eder, agri kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendinin bas agrisi artarak sürer.
Üstüne üstlük bas agrisi yani sira gözleri de yasarmaya baslar.
Baska doktorlar çagrilir...
Osman Efendi Usak'in ileri gelenlerindendir, agriyi kesene servet vaat eder.
Doktorlarin hiçbiri agriyi durduramadigi gibi sebebini de bulamaz.
Ev halki birbirine karisir, bas agrisindan geceleri uyuyamayan Osman Efendiyi Ýstanbul'a götürmeye karar verirler.
Ýstanbul'da en iyi doktorlar seferber olur. Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapilir... Görünüse bakilirsa
Osman Efendi turp gibidir. Oysa dayanmasi gittikçe zorlasan bas agrisi ve gözyaslari hayati çekilmez hale getirmistir.
Agri kesici ignelerle zor ayakta duran Osman Efendi bu defa da apar topar yurtdisina götürülür. O devirde Amerika degil Ýsviçre moda, Zurih'e gidilir. Haftalarca hastanede kalinir, onlarca profesör konsültasyon yapar, testler tekrarlanir.
Sonuç:
Osman Efendiye teshis konulamaz. Artik yerinden kalkamayan Osman Efendiye agri kesici igneler verilir, ülkesine dönüp "dinlenmesi", daha dogrusu son günlerini -evinde- geçirmesi tavsiye edilir. Osman Efendi bitkin, aile perisan. "Kader"
denilir, Usak'a dönülür. Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatirilir ve agri kesici ignelerle ölümü beklemeye baslar.
Bir gün, hastanin keyfi gelsin diye, Osman Efendinin eski berberi Berber Mehmet çagrilir. Berber yataktan kalkamayan Osman Efendiyi tiras ederken, adamcagiz derdini anlatir ve ölümü bekledigini söyler.
Berber Mehmet bir an düsünür. "Beyim?" der, "Sakin sizin burnunuzda kil dönmüs olmasin" Bir bakar, "Hah iste der. "Kil dönmüs." Osman Efendinin saskin bakislarina aldirmaksizin çantasindan cimbizi kaptigi gibi kili çeker. Ev halki Osman Efendinin köyü ayaga kaldiran çigligiyla odaya kosar. Berber Mehmet, Osman Efendinin elinden zor alinir ve cimbizin
ucunda tuttugu yirmi santimlik killa kapi disari edilir.
Osman Efendinin kanayan burnuna pansumanlar yapilir, kolonyalar koklatilir ve yasli adam tekrar yatagina yatirilir.
Ertesi sabah Osman Efendi aylardir ilk defa rahat bir uykudan uyanir. Gözlerinin yasarmasi geçmistir. Bas agrisindan ise eser kalmamistir. Dönen kilin sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanilmaz istiraplara yol açtigini doktorlar ancak o
zaman kesfeder. Çözümün bu kadar basit olabilecegi kimsenin aklina gelmemistir.
Sapasaglam ayaga kalkan Osman Efendi, Berber Mehmet'i çagirtir ve ona bir servet bagislar.
anlatilan bu olay adapazarinda yasanmis gercek bir olaydir
Kisa bir süre önce cehaletten hattini asacak biçimde örtüsüz ve uygunsuz biçimde gezen züleyha kardesimiz günün birinde kendisine hakki ve dogru yolu gösteren bir arkadasi sayesinde.içtenlikle tesettüre girer.Ama bu tesettur onun icin kisa bir sure olmustur. Züleyha’nin annesi kizini tesetturden uzaklastirmis''sen onlar gibi olmayacaksin'' Züleyha daha fazla annesinin baskisina dayanamayarak yine eski hayatina geri dönmüstür.
Züleyha ve annesi yakinlarinin dügününe gitmek için hazirlik yaparlar.Dügüne giderler Ve züleyha oyuna kalkar Annesi onu büyük bir coskuyla Alkislamakta Züleyha ise oynamaktadir.O sirada bir tabancadan cikan kursun Züleyha’nin sonu olmustur.Kanlar içinde züleyha yere düsmüs ve oracikta can vermistir.
Züleyha’nin ölümünden 3 gün geçmistir. 3 gün sonra sabah ezaninda züleyha annesinin kapisina dayanir. Haykiran bir sesle ;anne aç kapiyi ben geldim; diye defalarca seslenir annesine. Mahalle halki, annesi ve babasi bu ürperten sesle uyanirlar.babasi kapiya yaklasip kizim sen misin diye seslenir kizina. Züleyha haykiran bir ses tonuyla: baba aç kapiyi ne olur ben geldimr der. ama anne ve baba korku içinde, kapiyi açmaya korkarlar. Kapiyi açmadiklari için bir süre sonra züleyha gerisin geriye döner.
Bunun üzerine annesi ve babasi korku içinde bu durumu yakinlarina anlatir. Yakinlarida büyük alimlere hocalara giderek durumu anlatirlar. Herkes saskinlik ve dehset içindedir. Anne ve babasi korkularindan eve yalniz gitmek istemezler. Bunun üzerine büyük alim ve hocalar aralarinda anlasarak anne ve babasinin da israrlariyla eve gidip beraber beklemeye karar verirler.
Züleyha ise ertesi sabah ayni saatte kapiyi vurmaya ve haykiran sesle anne kapiyi aç ben geldim; diye bagirmaya baslar. Sesleri duyan alim ve hocalar korku ve panik içindedirler. ne yapalim ne edelim; derken Züleyha’nin babasi cesaretlenerek kapiya yanasir. Ve r0;kizim züleyha sen misin der. Züleyha ise evet baba ne olur aç kapiyi ben geldim, annemi görüp gidecegim diye haykirarak bagirmaya devam eder. Bunun üzerine züleyha nin annesi korkudan evin en dip kösesine gidip saklanir. Alim ve hocalar kapiyi açma karari alirlar. Ve kapi açilmistir.
Kiz içeri girmesiyle evin içini inanilmaz bir sicaklik kaplamistir. Kizin saçlari yanmis, kollari omuzlarina kadar, bacaklari baldirlarina, bogazi gögsüne kadar yanmistir, yüzü simsiyah, gözleri alevler içindedir. Ayaklari bastigi haliyi bile yakip geçmektedir. Züleyha yolunu sasirmadan direkt annesinin bulundugu odaya dogru ilerler ve kapiyi kirarak annesinin bulundugu odaya girer. Annesine haykiran bir sesle: anne yaktin beni açilmami isteyerek yaktin beni, simdi ise ben seni yakacagim; diye annesine sarilir. Züleyha annesine sarilmasiyla annesinin yere düsmesi bir olmustur. Apar topar annesini hastaneye gotürürler . annesinin vücudu kizinin degdigi her yeri yanmistir. Anne her ne kadar ayilsa da her kalkista ayni sokla tekrar bayiliyordur . kiz ise evin odasinda hala atesler içindedir.olayin üzerinden 40 gün geçmistir. kiz ayni yerde ayni vaziyette 40 gün kalmistir.41. gün ise sabaha karsi kiz kaybolur. Kizin oldugu yere dokunanlar; kizin yigildigi yerin hala sicak oldugunu söylenir.
Bu olaydan sonra haber Türkiye nin dört bir kösesine yayilmistir. Türkiye nin çesitli illerinden olayin gerçekligini gözleriyle görmek isteyenler olay mahaline gelirler. Bu arada kizin arkadasi bu durumu firsat bilerek bu insanlara gerçegi anlatmak için yüksekçe bir yere çikar ve anlatmaya baslar:
ey Müslüman din kardeslerim burada yasanan olay Allah in bizlere bir isaretidir, hak gün yakindir, Allah teala bize apaçik deliller göndermis olmasina ragmen hala saskinlik içindesiniz, bu dünyaya ölmek üzere gönderildiniz ve tekrar döneceginiz yer yine Allah teala nin huzurudur der ve ashabi keyfi anlatarak ölüm ve dirilisin hak oldugunu insanlara anlatir.
Daha sonra yerinden hayranlik ve saskin bakislar içerisinde ayrilir.
Evvel zaman içinde Memleketin birinde 90 yaslarinda fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yasarmis?
Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmis.
"bu gençligin sirri nedir" diye.
Ýhtiyar delikanli güler geçermis her soruldukça bu soruya.
Ama sorular sik ve soranlar çogalinca cevap vermek vacip olmus sanki.
Düsünmüs nasil anlatirim bu sirrimi kolayca
herkese. Sonra karar vermis tüm meraklilari yemege davet etmeye evine.
"Bu davette size sirrimi açiklayacagim" demis.
Herkes merakla davete gelmis.Yemekler yenilmis, içilmis, sohbetler edilmis vakit iyice gecikmis.
Ama gençlik sirri ile ilgili tek kelam edilmemis.
Herkes konu ne zaman açilacak diye merak ederken adamcagiz huri gibi sevimli hanimina seslenmis.
"Hatun , su kilerden bir karpuz getirirmisin bize sana zahmet!.."
Hanim hemen dogrulmus kilere giderek kas ile göz arasinda gidip bir karpuz getirmis.
Adamcagiz söyle eliyle bir vurmus tik tik diye sonra da :
" Bu olmamis hanim, güzel çikmayacak, baska
getirir misin bir zahmet" demis.
Hanim onu götürmüs bir tane daha getirmis. Adam onu da bir yoklamis yine begenmemis.
"Hanim sana yine zahmet olacak ama bu da olmamis baska bir tane getirir misin" demis.
Baska istemis?. Bu böylece dört sefer daha tekrarlanmis .
Dedemiz besincide karpuzu begenmis ve karpuz kesilmis, misafirlere ikram edilmis?. Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedecik sormus.
"Eeeee?. Arkadaslar iste benim gençligimin sirri burada anladiniz mi??" Herkes birbirinin yüzüne bakmis.Kimse bisey anlamamis..
"Aman dede demisler nerde? Anlamadik biz bu sirri!"
Dedecik gülmüs.
"Efendiler" demis
"O gördügünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanima git de baska getir dedikçe o kilere gidip geliyor ayni karpuzu getiriyordu. Bir kere bile (aman be adam, delimisin nesin su tek karpuzu ne
tasitttiriyorsun bana defalarca.) demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düsürmedi. Ýste bütün bu gençligimi hanimima borçluyum."
"Biz birbirimizi hiç baskalarinin önünde zor
duruma düsürmeyiz. Aile içindeki hiçbir seyi disariya yansitmayiz. Hep birbirimize destek olur, dert ortagi olur, yardim ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatiriz. Ýyi kötü her olayi da birlikte paylasiriz."
demis.
Hayatiniz seçtiginiz kadindir..
Zevkli bir kadina rastlarsaniz,ZEVKÝNÝZ,
bilgili bir kadina rastlarsaniz BÝLGÝNÝZ,
zeki bir kadina rastlarsaniz ZEKANIZ gelisir.
Hayat kat kattir.
Hayatiniz seçtiginiz kadindir.